Sayfalar

Cuma, Mart 30, 2007

Geceniz Mübarek olsun..


Bu mübarek gecenin feyz ü bereketinden azami surette faydalanabilmemiz temennisiyle. Dualarınız müstecab, geceniz hayrolsun.

Mezar taşlarındaki medeniyet

Aslında bunu daha önce yazacaktım fakat fırsat bulamadım. Enes Reyhan'ın Gerçek Hayat dergisinde "Mezar Taşlarındaki Medeniyet" başlıklı bir makalesi yayımlandı. Oldukça güzel ve mevzuu anahatlarıyla anlatan bir yazı olmuş. Okumanızı tavsiye ediyorum. (tamamı şuraya bakabilirsiniz)
Makalede mezartaşlarıyla ilgili birkaç fotoğrafımı da kullanmış, bunun için de ayrıca teşekkür ediyorum kendisine.
İnşallah böyle güzel çalışmaların devamı temennisiyle..

Cumartesi, Mart 24, 2007

Kimdir bu herif ?

Günümüzde pekçok kelimenin kullanımı farklılık kazanmış durumda. Mesela daha önce de bahsettiğim gibi "efendi" kelimesi bir zamanlar ulema'ya hitap tarzıyken, şimdilerde kapıcılara, bakkallara seslenirken kullanmaktayız.
Yine benzer bir hitabımız da "herif" kelimesi. Sinirlendiğimizde veya bahsettiğimiz kişiyi küçüksemek maksadlı sarfeder olduğumuz herif'in aslı astarı nedir?
Kelime aslen Arapça olup, telaffuzu "harîf"tir (حريف). Elbette bu şekilde kullanımı zor olduğundan zamanla galatlaşmış ve herif haline dönüşmüş.
Hırfet kelimesinden gelmektedir ki, hırfet, "sanat, iş" demektir.
Lügat-i Naci herif'i şöyle tarif etmekte:
Bir sanatta, bir işte bulunan adamlardan her biri. Bir esnafın efradından her biri, diğerinin herifidir.
Yani kelime hem meslek erbabına, hem de meslekdaşa tekabul etmekte.
Yine aynı lügatte bir de cümle geçmekte:
"Sözde herif olmaz bana eğer olsa âlim."
Bu cümle bize, Ziya Paşa'nın "âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" mısraını anımsatmakta.
Osmanlı sarayında ehl-i hıref isminde bir teşkilat bulunmakta idi. Çeşitli sanat erbabının bölükler halinde bulunduğu bu topluluk, savaşta asker, hazarda (barışta) yevmiyeli birer meslek grubuydu.
İçlerinde nakkaşlar, kuyumcular, mücellitler, katipler, müzehhipler, hattatlar, marangozlar... ve daha pekçok sanat ve zenaat ehli bulunmakta idi.
Ehl-i hiref teşkilatı, sarayın ve saray efradı tarafından yaptırılan her türlü yapının meydana getirilmesinde, tezyini, tadilinde aktif rol oynamaktaydı.
Cami ve sarayların yapımından, tezyinatı, halıların kumaşların dokunması, mücevher imali, kitap hazırlanmasına kadar pekçok sahada vazifeliydiler.
Sadece İstanbul'da değil, İstanbul dışında da çalışmalar yapan bu sanatçılar, aynı zamanda Türk-İslam sanatlarının ekolleriydi. Zaman zaman halk esnafıyla müşterek çalışmalara giren ehl-i hiref, Osmanlı sanatının ihyasında birinci derecede rol oynamışlardır.
İşte bizim "kimdir" dediğimiz herifler, bu heriflerdi.

Cuma, Mart 23, 2007

Yorum Sanat Yayınevi


Geçen haftasonu Yadigar-ı İstanbul Fotoğraf sergisinden dönerken, ablamın teklifiyle Yorum Sanat kitabevine uğradık. Sanat ağırlıklı olmak üzere, tarih kitaplarının da bulunduğu kitapçıda, peşin alımlarda %30 indirim uygulandığı gibi, daimi müşterilere çeşitli taksit imkanları da sunulmakta. Bu tür kitaplarla ilgilenenlerin mutlaka uğraması gereken bir yer diye düşünüyorum. Yolunuz düşerse, es geçmeyin derim.
Ayrıca Yadigar-ı İstanbul kitabı, İstanbul severlerin mutlaka alması gereken bir eser. Harikulade pekçok fotoğrafın yer aldığı kitabın bütün gelirleri bir vakfa bağışlanmış. Fiyatı da sabit 180 ytl. İnternetten taksitle de alabilirsiniz. Kaçırılmaması gereken bir arşiv eseri. Meraklısına..

Yorum Sanat Yayınevi:
Merkez: Atatürk Oto San. Sit. Nazmi Akbacı İş Merkz. No: 129 Maslak
Tel: 212-286 65 56 / 286 17 51
Şube: Barbaros Bulvarı no:13 Beşiktaş. (Barbaros bulvarınanın hemen girişinde solda.)
Tel: 212-259 91 92 / 260 71 68

Cumartesi, Mart 17, 2007

Onlara ölüler demeyiniz..


BİR YOLCUYA

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğuldu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

NECMETTİN HALİL ONAN

Çarşamba, Mart 14, 2007

Gönlümün elinden sana sığındım

Gönlümün elinden sana sığındım


Gönül aşk elinde deli divane
Odlara yandı özüm pür pervane
Seyyah oldum mihmaneyim cihane
Gönlümün elinden sana sığındım

Aşık Mevlevî

Cumartesi, Mart 10, 2007

Eski fotoğraflar

Şimdilerde elinizde makineyle sokakta gördüğünüz herhangi bir çocuğun fotoğrafını çekmek isteseniz, en mahir modellere taş çıkaracak derecede pozlar verir. Öyle zamanlarda, eski fotoğraflar gelir aklıma. Hani o nasıl duracağını şaşırmış, umumiyetle başkası tarafından yönlendirilmiş pozu eğreti ama bir o kadar da tabii duran insanların pozları.


"Modernizm, rol yapabilmeyi öğrenmektir." diye bir söz hatırlıyorum. Sanırım Cemil Meriç'e aitti. Rol yapmayı öğrenmeye başladık. Fotoğraflarımızda, istediğimiz şekle bürünebiliyoruz. Aynen normal hayatta, işimize geldiği gibi bakabilmeyi, davranabilmeyi öğrendiğimiz gibi.

Bugün bunları düşünürken, Sadrı Alışık'ın Ayla Algan'la oynadığı "Ah Güzel İstanbul" filminden bir kare gördüm. Öncelikle şunu ifade edeyim, bu filmi muhakkak seyretmelisiniz. Konusunun güzelliği yanında, eski İstanbul'a dair pekçok güzel görüntüyü bulabileceğiniz enfes bir film.
Gelelim sahneye:
Sadri Alışık, sokak fotoğrafçısıdır. İki asker İstanbul hatırası çekinmek üzere poz verirler. Bakışlarında yine o bahsettiğim şaşkınlık vardır. Fotoğrafçı:
-Tam böyle durun. Sakın hareket etmeyin. İşte istediğim poz bu. Bizim memlekette şaşkınlık yaraşır delikanlıya.
der ve ben bu söze biterim.
Şaşkın bakışlı delikanlılar (kız-erkek) istiyoruz efendim..

Perşembe, Mart 08, 2007

Site-yi hayret-bahşa-i acayibe


Reklamın iyisi kötüsü olmaz demişler. Ben bu siteyi gezerken çok eğlendim. Temaşa'ı, sazı, sözü eğlenceli. Fotoğrafa tıkla ve duhul eyle. :)

Pazar, Mart 04, 2007

İstanbul'daki Mühtedi Mabedler

Mühtedi, "hidayete ermiş olan" manasına gelip, eskiden, başka bir dinden dönüp, Müslüman olanlara "mühtedi" denilirdi.
Mühtedi mabetlerden kasıt ise, kilise iken camiye çevrilmiş ibadethanelerdir. İstanbul'da pekçok mühtedi mabed var. Bunlar:
- Ayasofya Camii - Hagia Sophia : Vakfiyelesinde "al-Cami al-kabir al-atik.." olarak geçer. Fatih Sultan Mehmed tarafından, fethin akabinde camie çevrilmiştir.
- Bodrum Camii - Mirelaioskls - Lâleli civarında olup, XV. asırda mühtedi olmuştur.
- Eski İmaret Camii - Pantepoptes - Fatih'te bulunan manastır, Fatih Sultan Mehmet tarafından camie çevrilmiştir.
- İmrahor Camii - Studion Prodmos - Samatya'da Altımermer civarındadır. XV. asırda cami ve medrese olarak kullanılmaya başlanmıştır.
- Kalenderhâne Camii - Akataliptos - Veznecilerde bulunan bu mabet, ilk olarak Fatih tarafından zaviye haline getirilmiş ve daha sonra cami olmuştur.
- Fenârî İsâ Camii - Lips Manastırı - Fenarizade Alaeddin Ali tarafından camiye çevrilmiştir.
- Kariye Camii - Khrestostes Khoras - 1511'de camiye olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ancak şu anda müzedir.
- Kilise Mescidi (Molla Gürani Camii) - Hagios Theodosas - Vefa'dadır. Molla Gürani tarafından camiye çevrildiğinden, onun ismiyle de anılır.
- Koca Mustafa Paşa Camii - Andreas Kilisesi - II. Bayezid veziriazamlarından Koca Mustafa Paşa tarafından camie çevrilmiştir. İsmiyle anılan semtedir.
- Küçük Ayasofya - Hagioi Sergios ve Baldros - Sultanahmet'in alt tarafındadır. II. Bayezid zamanında Hüseyin Ağa tarafından camie çevrilmiştir.
- Zeyrek Kilise Camii - Khristos Pantokrator - Fatih tarafından cami haline getirilmiştir.

Yar-ı vefâ-perver

Bulmadım yâr-ı vefâ-perver gâm-ı hasret gibi

Ali Nihat Tarlan

Hasret derdi gibi vefalı yar bulamadım. Zira hasret, bir gönüle girdi mi kolay kolay ayrılmaz. Her an, her fırsatta kendini hissettirir. Ki yâr de böyledir aslında. Bir dem çıkmaz hatırdan. Yani ki hasret acısı, yâr'dan daha vefalı bir yâr'dır.

Cumartesi, Mart 03, 2007

İstanbul Semtleri - Sarıyer


Eski asırlarda Sarıyer boş arsalardan ve tepelerden ibâretti. Boğazın Rumeli Feneri burada bulunur ve öteleri Karadeniz sayılırdı. Bugünkü köy, fetihten sonra kurulmaya başlamış ve 17. asırda büyük bir semt halini almıştı. Sarıyer’in sâkinleri bağ ve bahçe işleriyle meşgul olan Anadolu Türkleriyle, balıkçılık, meyhanecilik ve gemicilik yapan Rumlardı.

Sarıyer, sularıyla ve bahçeleriyle meşhurdu. Boğaziçi’nin en kıymetli sularının toplandığı bu mıntakaya bilhassa yazları çok ziyâretçi gelirdi. Bu ziyâretlere işaret eden Evliyâ Çelebi (her sene İstanbul halkı bu şehirde sohbet ederler) demektedir.

Köye Sarıyer ismi bir rivâyete göre orada yatan (Sarıbaba) isimli bir zâta izâfetle, bir tahmine göre de yarlarının kızıl ve sarı renkte görünüşlerinden kinâye olarak verildiği ileri sürülmektedir. Evliyâ Çelebi burada vaktiyle bir altın madeninin bulunduğunu yazmaktadır. Sarıyer’de 19. asır sonlarında faaliyeti durdurulan bir bakır madeni ocağı da mevcuttu.

Haluk Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca İstanbul

Mihman-hane

Mihman kelimesi Farsçadan dilimize girmiş olup "misafir" anlamına gelmekte. Misafir kelimesi de Arapçadan girmiştir ve aslı müsafir'dir. Fakat galatlaşmış ve bu hali almış.
Öztürkçede ise "Konug" kelimesi zamanla konuk oluvermiştir.
Konuk idinmek, misafir etmek; kondurmak, misafir kabul etmek anlamına geliyor.
Konak kelimesiyle misafirhane veya mihmanhane eşanlamlı kelimeler.

Divan şiirinde mihman, âşık'ın gönlüne gelen sevgilinin hayali veya gamı kederidir ki gönlün mihmanhanesinde ağırlanır. Ne şekilde gelirse gelsin, en güzel surette ağırlanması esastır.

İşte bu da benim leb-i derya konağım:



Dilde gam var şimdilik lûtf eyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
Râsih